Muş’lu tarih öğretmeni Güven Aykan Tarih felsefesi açısından “Medeniyetlerin Çatışması mı yoksa Medeniyetlerin sonu mu?” adlı konferansını Atatürk Çocuk parkı açık havada sundu.
Atatürk Çocuk Parkı açık alanda verilen konferansa, Belediye Başkan Vekili Deniz Memiş, Fırat Üniversitesi Muş Eğitim fakültesi genel sekreteri Şükrü Demir, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Bülent Solmaz, Çevre ve Orman Müdürü Rıfat Nehir, Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü İlhan Eser, Milli Eğitim Şube Müdürü Selahattin subaşı katılırken vatandaşlar tarafından konferansa ilgi azdı. Tarihçi Güven Aykan verdiği konferansta şunları dile getirdi; “Son zamanlarda entelektüeller arasında, isimlerine cisimlerine delalet etmeyen, tuhaf kavramlar hakkında hararetli tartışmalar var: “tarihin sonu”, “medeniyetler arası çatışma”, “medeniyetler arası diyalog”, “dinler arası diyalog” ve saire, vs… İnsanlar medeniyetlerin çatışmalarından bahseden toplantılar düzenliyorlar. Güzel de, hangi medeniyetlerin çatışmasından bahsediyorlar; yahut medeniyet derken hangi efsanevi Mağrib-i Ankaa kuşunu kastediyorlar acaba? Bu medeniyet kelimesi çok telaffuz ediliyor; amma bu ismi manevi acaba hangi müsemmâya, hangi gerçeğe delalet ediyor? Halbuki ben çatışan medeniyetler filan göremiyorum. Bana öyle geliyor ki, insanoğlu realitede mevcut olmayan, fakat muhayyel ve mutasavver mevzulara bir isim takmakla, onları yoktan yaratabileceğini farz eden yarı deli bir yaratık: Küçük çapta bir Tanrı sanıyor kendini mübarek… İnsanlar, kendi uydurdukları kavramlara dayanarak bir efsanevi/sanal dünya meydana getirdikleri yetmiyormuş gibi; aslında mevcut bile olmayan bu dünyaya ait sözde-mevcut meseleleri bıkıp usanmadan tartışıp duruyorlar. Entelektüellerin ağzına sakız olan bu meseleleri dinleyen ahaliye gelince; onlar da, “bu adamlar galiba çok akıllı, söylediklerinden hiçbir şey anlamadık” deseler yeridir. Bir zamanlar Hans Vaihinger “The Philosophy of As if” (Sanki Felsefesi) diye bir kitap yazmış ve insan zihninin ürettiği fiction mahiyetinde (yani tamamen hayali, mutasavver yahut bugünkü Türkçe’de yerleşen tabir ile sanal) bazı uydurma kavramların bazen faydaları da olabileceğini göstermişti. Hayret, mesela, “insan zihni tabiatta hiç mevcut olmayan eşitlik, özgürlük ve adalet gibi kavramlar üretmeseydi bir hukuk sistemi veya bir ahlak anlayışı da meydana getiremezdi” diyordu.” Haber: Emrullah Özbey
NULL
Yorum Yapılmamış