Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Günerigök, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından 17-18 Mayıs tarihlerinde Ankarada düzenlenen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki Güncel Dini Problemler, Zihniyet Değişimi ve İstismar Edilen Dini Konular Çalıştayına katıldı.
Yrd. Doç. Dr. Günerigök, Çalıştayın Dini Kavramların ve Tarihi Hadiselerin İstismarı konulu ikinci oturumunda Din ve Demokratik İslam Kongresi hakkında bir bildiri sundu. Günerigök çalıştayda şunları söyledi: PKK seküler bir harekettir. Seküler bir hareket olmasına rağmen rakiplerini ya da muhaliflerini son zamanlara kadar bu dünya görüşü ile sindirmeye çalıştığı görülmektedir. Öcalan, sekülerizm düşüncesini örgüt içinde İslamın ötekisi olarak kurumsallaştırmıştır. Bu durum Öcalan’ın çağrısıyla düzenlenen Demokratik İslam Kongresine kadar böyle devam etmiş, ancak bu kongreden sonra durum değişmiştir. Bu kongre ile birlikte PKK din ile ilgili bir açılıma gitmiştir. DİK ile birlikte PKK konjöktürel olarak din ile ilgili yaklaşımını gözden geçirmiş, örneğin bu kongre ile birlikte Zerdüştlük politikasından vazgeçildiği ilgili mahfillerde dile getirilmiştir. Kanaatimizce bu durum konjoktüreldir; çünkü yapıyı tanıyanlar, PKK’ hareketinin çekirdek kadrosunun dini bir dönüşüm yaşamadığını ifade etmektedirler. Öyle görünüyor ki örgüt, daha geniş kitlelere açılmak için bilinen tüm enstrümanları kullanmaya başlamıştır. Öte yandan PKK, DİK ile birlikte söylem değişikliğine giderek alternatif bir din alimleri birliği kurmuştur. Bu birlik aracılığıyla aslında bölgede muhalif Müslüman grupları kendi bünyesine entegre etme amacı gütmektedir. Bu konuda bölgede yer alan bir kısım dini cemaatlerden de beslendikleri bilinmektedir. PKK bu yeni yapılanma sonrası bir dini cemaat gibi çalışmaya başlamıştır. Evlerde özellikle kadınlar arasında sohbet halkaları oluşturulmuştur. Buralarda tefsir ve hadis gibi dini dersler yapılmaktadır. Temel amaç bu tarz faaliyetler üzerinden örgütün propagandasını yapabilmektedir. DİK, İslam ile ilgili tartışmalarda ve söylemlerinde akademik düzeyde argümanlarını İhsan Eliaçık üzerinden tahkim etmekte, Öcalan’ın eserleri de bir diğer temel referans kaynağı olarak istihdam edilmektedir. Özetle DİK sonrası inşa edilmek istenilen dinsel söylem, Kur’an Müslümanlığı etrafında şekillenmektedir. Burada ortaya konulmaya çalışılan din daha çok İslam’ın sol yorumları üzerinden oluşturulan bir söyleme büründürülmektedir. Nitekim PKK bu perspektif içerisinde değerlendirmediği tüm dinsel motifleri kabul edilemez görmekte, bunları faşizan yapılar olarak tanımlamaktadır. Esasen hedef, alternatif bir dinsel söylem geliştirmektir. Bu şekilde PKK bir yandan kendisini korumaya alırken diğer yandan DİK yapılanması dolayımında resmi bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na alternatif bir kurum oluşturmaya çalışmaktadır. Bu kurumun içinde Aleviler, Suniler, Ezidiler, Ermeniler, Süryaniler kısaca tüm halkların eşit olarak temsil edileceği dile getirilmekte, Sünni İslam diktasına son verileceği tezi öne çıkartılmaktadır. Mevcut dini geleneği yozlaştırılmış din olarak lanse ederken de çoğunlukla siyasal İslam kastedilmektedir. Sonuç olarak PKK, pozitivist Kürt aydınlanmasının başlatıcısıdır. Bize göre bu yeni yapıyı Kürt modernleşmesi olarak tanımlamak mümkün görünmektedir. PKK eliyle gerçekleştirilmek istenen Kürt modernleşmesi tepeden inmeci/yukarıdan aşağıya doğru bir yaklaşım ile olmaktadır. İşin özü PKK’nın çekirdek kanadında dini anlamda bir değişim söz konusu olmayıp yaşananlar, dinin her halükârda araçsallaştırılmasından ibarettir.
Muş Manşet Gazetesi