Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) ve Muş İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından organize edilen ”Erozyon ve Çevre Eğitimi” seminerinde konuşan Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Altın, Meraların “Toprağın bir yerlere gitmesini önlemenin oraya uygun yem bitkileri dikmekte olduğunu söyledi.
Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) ve Muş İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından organize edilen ”Erozyon ve Çevre Eğitimi” seminerinde konuşan Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Altın, Meraların Ekolojik İşlevleri ve Erozyon, Aral gölü ve Aral gölü’nden alınan dersleri anlatırken, Toprağın bir yerlere gitmesini önlemek oraya uygun yem bitkileri dikmekle olur. Toprağı oluştuğu, suyun düştüğü yerde tutmak zorundayız. Bunun yolu da araziyi bitkilendirmekten geçer” dedi.
Konuşmasında, Ülkedeki biyolojik zenginliğin korunması gerektiğine işaret eden Altın, Toprağın bir yerlere gitmesini önlemek oraya uygun yem bitkileri dikmekle olur. Toprağı oluştuğu, suyun düştüğü yerde tutmak zorundayız. Bunun yolu da araziyi bitkilendirmekten geçer “Aral Gölü Belgeseli Şu İki Önemli Mesajı Vermektedir. Kendi kendine ettiğin adem, bir yere gelse edemez alem. Bu atasözü, doğanın düzenini ve ekolojik dengeleri bozan en önemli faktörün “İnsan” olduğunu ifade etmektedir. Sadece parasal kazanç ilkesine dayanan, çevre korumayı dikkate almayan bir ekonomik projenin başarı şansı ve geleceği yoktur. Bu açıklama, “Sürdürülebilir gelişme ve parasal kazanç için, çevre ekolojisi ilkelerine dayanan ekonomik ve teknolojik plânlama ve uygulamanın zorunlu olduğu” hususunda önemli bir uyarıdır. S.S.C.B., bundan yaklaşık 55-60 yıl önce Aral Gölü çevresinde pamuk üretimi ve sulama projeleri hazırlatmıştı. Sulama için Aral Gölü ve can damarları olan Siri Derya ve Amu Derya nehirlerinin suyundan yararlanmayı amaçlayan büyük bir sulama projesi geliştirilmişti. Bu projenin uygulanması sonucunda, 60 Bin kişinin geçim kaynağı olan yıllık 40-50 bin ton balıkçılıktan elde edilen gelirin kat ve kat üstünde kazanç sağlanacağı hesaplanmıştı. Pamuk ürününü arttırmak için intensif sulama, yoğun gübreleme ve zararlılarla mücadelede bol miktarda kimyasal ilaçlar kullanma projeleri de yapılmıştı. Fakat bütün bu faydaların yüksek bir bedeli vardı. İnsanların tatlı su sistemleri üzerindeki etkileri küresel boyutlara ulaştı ve birçok değerli ekolojik hizmete zarar verdi. Aşırı baskı altında kalan ve bozulan ekosistemlerin işaretleri birçok şekilde görülebiliyor:Yok olan canlı türleri, azalan balık nüfusu, su tabakası seviyelerinde azalma, nehirlerin yön değiştirmesi, göllerin küçülmesi, sulak alanların yok olması, su kalitesinin bozulması ve kirliliğin yol açtığı “ölüm bölgeleri”. Bütün bu göstergeler daha da kötüleşiyor ve bir araya gelerek dünya üzerinde geniş bölgeleri etkiliyorlar. Üzerlerine çok sayıda baraj yapılan ve sularının akış yönü değiştirilen birçok büyük nehir artık yılın büyük bir bölümünde denize dökülemiyor. 1960 öncesinde Amuderya ve Siriderya nehirleri, Aral Gölü’ne her yıl 55 milyar metre küp tatlı su boşaltarak, gölün yüzeyindeki buharlaşmayla kaybedilen suyu dengelerdi. Pamuk tarlalarını sulamak üzere bu nehirlerin yönünün büyük ölçüde değiştirilmesi sonucunda, bugün Aral’a akan su, eskisinin onda biri kadar ve bu nedenle göl sürekli küçülüyor. 2005’te mühendisler, Aral’ın tamamen yok olmamak için Siriderya’dan yeterli miktarda su alabilmesini sağlamak amacıyla, gölün daha büyük olan güney kısmından ayrılan Küçük Aral adlı kuzey kısmına bir set inşa etmeye başladılar.İlk yıllarda gerçekten yüksek gelirler elde edilmiştir. Ancak, daha sonra pamuk zararlıları artmaya, ürün verimi düşmeye başlamıştır. Bunun üzerine pamuk zararlılarıyla mücadele için normal doz olarak 1 hektara verilmesi gereken 3-5 kg zehirli kimyasal maddeler (Pestisit), 50 kg’a kadar yükseltilmiştir. İşçilikte pamuk toplama verimini arttırmak için, kullanılması bütün dünyada yasaklanmış olan ve bitkilerin yapraklarını döken zehirli maddelerden bol miktarda kullanılmıştır. Bütün ekonomik gelişme projelerinde dikkate alınması gereken, “çevreye zarar vermeyen ve süreklilik ilkesine dayanan projelendirme esasları” bu projede dikkate alınmamıştır. Ekolojik ilkelerden yoksun bir ekonomik gelişmeye ilişkin afetlerin bir “SON NEFES” gibi birdenbire ortaya çıkacağı hiç düşünülmemiştir. Sadece yararlanma ve kâr amacı esas alındığı için pamuk zararlılarının artışı, ürün azalışı ve çölleşeme gibi ekolojik afetlere ait alârm zillerinin anlamı algılanamamış veya göz ardı edilmiştir. Bunun sonucunda “Çölün Mavi Gözü” Aral Gölü “son nefes” ini vermiştir. Ekonomik refah her zaman için mutlu bir toplumsal yaşam sağlayamaz. Çünkü, canlıların yaşam temellerini yok etme pahasına elde edilen ekonomik gelişme, toplumun bu refahtan yararlanmasına engel olur. Canlıların yaşam koşullarında uzun vadeli ve ciddi bir tehdit söz konusu ise, o zaman ekolojik yaptırımlar, ekonomik uygulamalar karşısında öncelik kazanır. Her projede ekolojik yaptırımların alınma zamanı, söz konusu yaptırımlar kadar önemli olabilir. Bu nedenle ekolojik tehlikeler zamanında hissedilip gerekli önlemler alınmalıdır. Bu gerçeği açıklayan “kırkıncı kattan düşen iki işçi fıkrası” ile bir Rus atasözü (İhtiyar nine bile komaya girince haç çıkarır.) çok tipik iki örnek olarak verilebilir şeklindeki ifadelere yer verdi. Günaydın Muş Gazetesi