Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Muş Şubeler Platformu, Antalya, Van ve Trabzonda yapılması düşünülen mitinglerin iptal edilmesi ile ilgili basın açıklaması yaptı.
Yazılı olarak yapılan basın açıklamasında, Konfederasyonumuz KESK öncülüğünde Laik Eğitim ve Laik Yaşam! İş Güvencemizden Vazgeçmeyeceğiz! Baskı, Sürgün ve İşten Atmalara Karşı Alanlardayız! şiarı ile 28-29 Mayıs tarihlerinde 9 bölgede mitingler gerçekleştireceğimizi bir süre önce kamuoyuna açıklamıştık. Bölge mitinglerinden üçü 29 Mayısta Antalya, Van ve Trabzon illerimizde gerçekleştirilecekti. Bizler anayasal hakkımız olan mitingimiz için Valiliğe başvurumuzu yapıp hazırlıklara başladığımızda Valilik 2911 sayılı yasanın 15. ve 17. Maddelerini gerekçe göstererek mitinglerimizi ertelediğini bildirdi. Yani yasakladı! Valiliklerin kararlarına karşı hukuki girişimlerimizi başlattık, itirazlarımıza olumlu yanıt verileceğini düşünüyoruz. Ancak içinden geçtiğimiz sivil darbenin temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırdığı gerçeğini de unutmuş değiliz denildi.
Ayrıca açıklamada şu ifadelere yer verildi: Uluslararası sözleşmeler ve anayasa ile güvence altına alınmış olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkımızı kullanmamız özellikle son bir yıldır pervasızca engelleniyor. 2911 sayılı yasa toplumsal muhalefeti susturmak, bastırmak, etkisizleştirmek için bir sopa olarak kullanılıyor. Oysa mevcut 12 Eylül anayasası bile toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkımızı teminat altına almıştır. Nitekim hem iç hukuk düzenlemelerine ilişkin Yüksek Mahkeme kararlarında hem de AİHM kararlarında barışçıl açık hava toplantılarının yerine ve içeriğine ilişkin yapılan kısıtlamaların, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının ihlal ettiğine ilişkin çok sayıda içtihadı bulunmaktadır. Ancak anayasayı, mahkeme kararlarını uygulamakla yükümlü ve sorumlu idareciler bunun yerine Hükümetten gelecek talimata göre hareket etmeyi tercih ediyorlar.
Valiliğin yasak kararı tam da mitingimizin gerekçelerinden birini oluşturmaktadır. Baskıların zirve yaptığı, sokakların çeşitli gerekçelerle emekçilere kapatıldığı, soruşturmalarla, cezalarla, sürgünle, görevden uzaklaştırma ile sindirilmek istendiğimiz böylesi bir dönemde tepkimizi ortaya koymak, taleplerimizi haykırmak ve mücadeleyi yükseltmek için alanlara çıkmak istedik. İşte siyasal iktidarın ve onun yerel idarecilerinin uykusunu kaçıran da budur. Sermayeye dikensiz gül bahçesi, iktidarlarına da sınırsız tahakküm alanları açmak istiyorlar. Bunun için yaşamın tüm alanlarını mezhepçi, muhafazakâr ve neo liberal ideolojilerine göre yeniden şekillendiriyorlar. Bunun için önlerinde engel gördükleri herkesi, her kesimi bir şekilde susturmak, etkisizleştirmek ve hatta yok etmek istiyorlar. 12 Eylülde cezaevlerinde 55 bin insan var iken şimdi sayı 200 bine yaklaştı. Binlerce akademisyene soruşturma açıldı. Barış istediler diye evlerinden yaka paça gözaltına alındılar, tutuklandılar, üniversitelerindeki işlerinden çıkarıldılar. Kelimenin tam anlamı ile bir zulüm döneminden geçiyoruz. Asgari ücretlisinden, atık kâğıt işçisine, taşeron çalışanından kamu emekçisine, ucuz emek deposu görülen kadın ve çocuklardan kalemini satmayan gazetecisine, barış için imza veren akademisyenine kadar hepimiz siyasal iktidarın ve atanmışların faşizm saldırısı altındayız. Toplumu sermayeye köle, iktidara kul haline getirme projesinin önemli ayaklarından biri de laik eğitim ve yaşamın hedef tahtasına konulmasıdır. Mezhepçi, ayrımcı, kutuplaştırıcı politikalarını yaşamımızın her alanına sindirmek istiyorlar. Laiklik sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından, devletin farklı din ve inançlara eşit mesafede olmasından ibaret değildir. Laiklik aynı zamanda bilimsel eğitimin de ön koşuludur. Bu nedenle araştırmayan, sorgulamayan, eleştirmeyen makbul vatandaş yaratma projesinde laikliği hedef tahtasına koymaları tesadüf değildir. Mevcut laikliğin de sorunlu ve gerçek laiklikten uzak olduğu ortada iken şimdi tümden ortadan kaldırarak çoğulcu inançsal yapının asimile edilmesi ve totaliter bir potada yok edilmesi hedefleniyor. Kamu emekçilerinin iş güvencesinin ellerinden alınmak istenmesi de bu saldırıların bir parçasıdır. Son aylarda onlarca arkadaşımız tamamen keyfi ve hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı. Binlerce arkadaşımıza soruşturmalar açıldı. Sürgünlerle arkadaşlarımız sendikalarımızdan istifa etmeye zorlanıyorlar. Neredeyse tüm sendikal eylem ve etkinliklerimiz hakkında davalar açılıyor, cezalar isteniyor.
Greve katılımın suç olamayacağına ve soruşturma açılamayacağına dair AİHM de dâhil onlarca mahkeme kararı olmasına rağmen idari işlemlerle grev hakkımız yok sayılıyor, ortadan kaldırılıyor. Özel istihdam büroları ile simsar pazarları yeniden kurulup modern kölelik dayatılırken, kıdem tazminatının ortadan kaldırılması girişimleriyle de emekçiler ve toplum tamamen esir alınmak istenmektedir. Valiliğin yasağını protesto ediyor, kınıyoruz. Mitingimiz yasaklasalar da, baskı ve zorla en temel haklarımızı kullanmamızı engelleseler de bizler Laik Eğitim ve Laik Yaşam! İş Güvencemizden Vazgeçmeyeceğiz! Baskı, Sürgün ve İşten Atmalara Karşı Alanlardayız! şiarı ile eylem ve etkinliklerimize en coşkulu ve kararlı şekilde devam edeceğiz. Eğitimin ve ülkenin gidişatından rahatsız olan tüm toplum kesimlerini de açıklamalarımıza katılmaya, gidişattan rahatsızlık duyan herkesi geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Kazanılmış haklarımızı ve geleceğimizi inşa edilmekte olan diktatöryal yeni rejimin insafına bırakmayacağız. Bütün demokrasi güçlerini birleşik bir mücadeleye davet ediyoruz.
Muş Manşet Gazetesi