21 Mart 2014 tarihinde kuruluşunu ilan ederek faaliyetlerini sürdüren Üniversite Çalışanları Sendikası (ÜNİ-SEN), üniversitelerde özerklikle ilgili basın açıklaması yaptı
ÜNİ-SEN Dış İlişkiler Sekreteri Mustafa Sarsu tarafından yapılan basın açıklamasında Üniversitelerde özerklik kavramı algılandığı çevreler bakımından değişken bir kavramdır. Bugün üniversitelerde özerklik kavramını destekliyor musunuz sorusuna pek çok kişi evet yanıtı veriyor. Peki üniversitelerde özerklik kavramı neyi ifade ediyor diye sorduğumuzda cevap nedir? İşte burada cevaplar değişiyor dedi.
Öğrenci için üniversite özerkliğinin özgürlük olduğunu söyleyen Sarsu, Akademisyen için özgün çalışma ortamı. Aydınlar için olmazsa olmaz. Hükümet için siyaset gereği. Adli merciler için ulaşılamaz alan. Yöneticiler için hukuksuzluklarının sığınma kapısı. İdari personeller için zulüm kapısının anahtarı. Tanımlar akademik özgürlükte birleşiyor. Fakat uygulamada nedir bu üniversite özerkliği? Yasal zemindeki karşılığı nedir? Kapsamı nerelere kadar ulaşır? ÜNİ-SEN olarak Üniversitelerde ki özerlik kavramının etkilerini derinlemesine inceledik. Vardığımız noktada özgür eğitim sistemi gibi gözüken bu kavram fena halde suistimale uğratılmış, baskı ve zulüm aracı olarak kullanılmıştır. Hesap verme mekanizmasının arasına sokuşturulmuş çomak halini almış ifadelerini kullandı.
Sarsu açıklamasını şu şekilde sürdürdü: Bugün üniversitelerin en üst yöneticisi olan rektörlerin hukuksuz uygulamalarına kılıf uydurma zahmetine girmelerine bile gerek kalmadan aklanmalarını sağlayan bu statü, yasalar üstü kabul edilmiş ve anayasal haklar, insan hakları, hukukun üstünlüğü, eşitlik gibi kavramlar hiçe sayılmıştır. Günümüz şartlarında rektörlerin hesap verme mekanizması sadece YÖK üzerinden olmaktadır. Mahkeme kararlarının uygulanmaması, yolsuzluklar, idari usulsüzlükler, yasalara aykırı yürütmeler için yapılacak suç duyurularında Cumhuriyet Baş Savcıları bile direkt olarak yetkili değiller. Sorgulayamaz, ifade alamaz, soruşturma açamazlar. Bu hallerde YÖK denetleme kuruluna sevk işlemi mecburidir. YÖK Denetleme Kurulunun benzer konulardaki soruşturmaları 2 yıla kadar sürer ve genellikle soruşturmalar çok yüzeysel geçer. Bir rektörün görev süresinin 4 yıl olduğu düşünülürse buradaki vakit kayıpları ve haklı hak arayışlarının çözüme kavuşamaması göz önüne alınırsa hukuk devleti olan Türkiyemize yakışmayan bir tablo ortaya çıktığı anlaşılacaktır.
Bizler ÜNİ-SEN ailesi olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı nasıl ki suç işlediği zaman hiçbir ek işleme gerek kalmaksızın anında hesap vermek zorunda kalıyorsa rektörlerin ve hatta tüm idari mülki amirlerin hesap verebilmelerini temenni ediyoruz. Yaptığı hiçbir işlem için adli idari hesap vermeyen bir mekanizmanın adil ve şeffaf olmasını beklemek ne kadar doğru olur? Bu da kamuoyunun cevaplaması gereken bir sorudur.
Muş Manşet Gazetesi