Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) Muş Şubesi Yönetim Kurulu, 24 Eylül Çarşamba günü yapacakları grevle ilgili basın açıklaması yaptı.
Eğitim yöneticilerinin sendikal ve siyasal referanslarla belirlendiğini söyleyen EĞİTİM-SEN Yönetim Kurulu yaptıkları yazılı basın açıklamasında eğitimdeki sorunları ve yapılması gerekenleri şu şekilde ifade etti: Büyük ölçüde üst düzey eğitim yöneticilerinin değerlendirmelerine dayanan, eğitim kurumları yönetici değerlendirme sonuçları açıklanmış ve 7 bin okul müdürünün büyük bölümü siyasi gerekçelerle resmen tasfiye edilmiştir.
Yeni atanan okul müdürlerinin sendikalara göre dağılımına bakıldığında itirazlarımızın ne kadar haklı olduğunu görmek mümkündür. Yeni müdür görevlendirmelerinde Eğitim Bir Sen üyesi müdürlerin oranı yüzde 81, Türk Eğitim Senli müdürlerin oranı yüzde 9, Eğitim Senli müdürlerin oranı yüzde 4, diğerleri yüzde 6dır.
Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemeli, her okul kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle yine kendisi seçmelidir.
12 yıldır, devlet okulları sorunları ile baş başa bırakılırken, her fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları uygulanmıştır. Özel okulların yıllardır doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklenmesinin arkasında, eğitimde yaşanan ticarileştirme sürecini hızlandırmak ve paralı eğitimi yaygınlaştırmak vardır. Bugüne kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler yapılmış, devlet okullarının talepleri dikkate alınmazken, özel okulların istekleri hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından anında yerine getirilmiştir.
Yapılması gereken, kamusal kaynakların yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar gözetilerek değerlendirilmesi ve sadece eğitimde değil, bütün alanlarda kamu harcamalarının payının arttırılmasının sağlanmasıdır.
Geçtiğimiz günlerde TBMMde kabul edilen torba yasa ile öğretmenlere zorunlu rotasyon (yer değiştirme) ve aday öğretmenlerin asli kadrolara geçirilirken sözlü sınav uygulamasının önü açılmıştır. Eğitim Bakanlığı, pek çok konuda olduğu gibi zorunlu rotasyon ve aday öğretmenlere sözlü sınav konusunda dayatmacı tutumunu sürdürmekte, öğretmenlerin ve sendikaların bu konudaki eleştiri ve önerilerini dikkate almamaktadır.
Öğretmenler açısından açıkça sürgün anlamına gelen ve pek çok yönden istismar edilebilecek zorunlu rotasyon uygulaması asla gündeme getirilmemelidir. MEB, öğretmenleri kendi istekleri dışında zorunlu rotasyona tabi tutmak yerine, gönüllülük ve teşvik esasına dayalı çözümler üretmeye çalışmalıdır.
Yıllarca haklarımız torba yasalarla tırpanlanmış, kamuda giderek yaygınlaşan esnek çalışma, angarya ve performans değerlendirme uygulamaları ile iş güvencemiz doğrudan hedef haline getirilmiştir.
Eğitimde 4+4+4 dayatmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak liseler, tıpkı ilkokul ve ortaokullar gibi mevcut sistemin ve onun koruyucusu olan siyasi iktidarın ekonomik-siyasal çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılırken, öğrencilerimiz özel liselere, meslek liselerine, imam hatip liselerine ve açık liselere yönlendirilmiştir.
Kamu hizmetlerinin örgütlenmesi sürecinde giderek artan metalaştırma, kar-zarar hesabı gütme, esnek ve güvencesiz istihdam biçimlerini yerleştirme gibi yollarla en temel haklarımız tırpanlanmak istenmektedir. Üniversiteler üzerinde ise bu politikalar, YÖKün hukuk tanımaz keyfiliği ve otoriterliği altında daha keskin biçimde yürütülmektedir. Dolayısıyla otoriter, keyfi ve hukuk tanımaz uygulamalar sadece YÖK eliyle değil, tüm üniversitelerin iç iktidar ilişkileri aracılığıyla yeniden şekillendirilmiştir.
12 Eylül cuntasının yarım bıraktığı yerden yoluna devam eden AKP, kontrolüne aldığı YÖKün kurumsal yapısının sağladığı baskıcı imkânları sonuna kadar kullanmıştır. Devletin muhalif tüm kesimlere karşı şiddet araçlarını sınırsızca kullandığı bir dönemde üniversiteler YÖK, rektörlükler ve polis eliyle zapturapt altına alınmak istenmiş ve soruşturma, sürgün, işten çıkarma, psikolojik baskı, kadro vermeme gibi uygulamaların sayısında artış yaşanmıştır. Bilim insanlarının, insan toplum doğa yararına çalışmalar yapması ve bunu toplumla paylaşmaları her fırsatta engellenmiştir.
Akademik özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Eşit işe eşit ücret verilerek, ders ve araştırma sürecinde eşit katkıların eşit değerlendirmesi yapılmalıdır. Ek göstergeler yoluyla hiyerarşik ücretlendirmeden vazgeçilmelidir. Kadro sorunları bekletilmeden çözülmelidir. Kadrolar sürekli olmalı, yükseköğretim emekçilerine gelecek kaygısı yaşatılmamalıdır. Akademik nitelikli çalışmalar ve kendi alanındaki bilimsel gelişmeleri izleme amaçlı etkinlikler için görevlendirmeler özlük hakkı sayılmalı, giderler kurumca karşılanmalıdır. Doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri ek koşul aranmaksızın yardımcı doçent ya da benzeri güvenceli kadrolara atanmalıdır. Araştırma görevlileri en üst dereceye kadar ilerleyebilmeli, bu yöndeki engeller acilen kaldırılmalıdır. İdari kadroların tümüne merkezi biçimde yürütülen görevde yükselme ile yapılması, liyakat esasının daha çok dikkate alındığı bir sistem olacaktır. Daire başkanlıkları gibi kadrolara alanındaki kişiler girebilmeli (kütüphanecinin kütüphane ve dokümantasyon daire başkanlığına yükselebilmesi gibi). Bu kadrolara atamanın da görevde yükselme gibi sınavlarla belirlenmesi gerekmektedir. Sınavlara giren adayların uzmanlık alanı ve kıdem gibi kriterleri baz alınarak puanları hesaplanmalı, sınav ile aldıkları puan ile bu puan toplamına göre bir değerlendirme yapılmalıdır.
Geliştirme ödeneğinin adil bir şekilde akademik personel yanında idari personele de dağıtılması gerekmektedir. İkinci eğitim ek ücretleri adil bir şekilde görev alan tüm personel arasında dağıtılmalıdır. ÖSYMnin yaptığı sınavda idari personel de görev alabilmelidir. İdari personelin 13-b/4 ile keyfi görev yeri değişiklikleri sonlandırılmalıdır. Bu tipte görevlendirmelerde çalışanın rızası ve fakülte kurulu karar mekanizmaları hayata geçirilmelidir. Eğitim temel bir haktır ve herkesin parasız yararlanabileceği kamusal bir hizmettir; piyasa koşullarına asla terk edilemez. Öğrenci harçları, özelleştirme eğilimlerini güçlendirmektedir, tamamen kaldırılmalı, öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır. Eğitim-öğretim ve bilgi üretiminin maliyetleri de merkezi yönetim bütçesinden karşılanmalıdır. Böylece her vatandaş ilgi ve yetenekleri doğrultusunda iç potansiyelini geliştirmeye, yani kendini gerçekleştirmeye yönelik eğitimi kamusal olarak almalıdır.
Muş Manşet Gazetesi