Eğitim Sen Muş Şubesi, 12 yıllık kesintili eğitimin pedagojik değil, ideolojik amaçlarla gündeme getirildiğine dikkat çekti.
Konu ile ilgili olarak, Eğitim Sen Muş Şube Başkanı Necmi Erol tarafından yapılan yazılı basın açıklamasında: “12 Yıllık Kesintili Eğitim Pedagojik Değil, İdeolojik Amaçlarla Gündeme Getirilmiştir. Bir süredir ülke gündemini meşgul eden 12 yıl kesintisiz eğitim tartışmaları, AKP Hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın iddialarının aksine pedagojik kaygılarla değil, tamamen siyasal-ideolojik ihtiyaçlar üzerinden hazırlanmış ve TBMM’ye sunulmuştur. 12 yıllık kesintili eğitim önerisinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gündeme getirilme cesareti bile gösterilmemiş olması dikkat çekicidir. Başbakan’ın “dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklamalarına paralel olarak beş grup başkanvekilinin imzasıyla “kanun teklifi” olarak meclise sunulan düzenleme tüm toplumu yakından ilgilendirmesine rağmen, düzenlemenin asıl muhatabı olan kesimlerin tamamen dışlanarak böylesi bir adım atılmış olması düşündürücüdür. Zorunlu eğitim, bir yurttaşın belirtilen bir çağa girince, eğitim kurumlarında belli bir süre öğrenim görmesini zorunlu kılan yasal bir deyimdir. Devletin, her vatandaşını devamla yükümlü kıldığı eğitim süresini ifade eder. Zorunlu eğitim kimi ülkelerde yalnızca ilkokulu içine alırken, kimi ülkelerde ortaöğretimi de tümüyle içine aldığı bilinmektedir. Toplumun ve eğitim sisteminin ihtiyaçlarının tamamen dışında gündeme getirilen kanun teklifi hazırlanırken eğitim sendikalarının, eğitim alanında faaliyet yürüten kurum ve derneklerin görüş ve önerilerine başvurulmamış olması, önerinin tamamen siyasal saiklerle hazırlandığını göstermektedir.
Kanun teklifinin genel gerekçesinde yer alan ifadeler, düzenlemenin tek başına 8 yıllık kesintisiz eğitimi hedef almadığını, eğitimde yaşanan dinselleştirme uygulamalarını arttırmanın yanı sıra, eğitimde bir süredir yoğun bir şekilde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarını daha da yaygınlaştırmayı hedeflediği görülmektedir.
Zorunlu Eğitim 12 Yıla Çıkarılmamaktadır. Alt komisyonda son hali verilen yasa teklifinin 10. maddesinde, ortaöğretim hizmetinin “örgün” ve “yaygın” öğrenim veren kurumların tümünü kapsadığı dile getirilmektedir. Bu düzenleme, ortaöğretimde yaygın öğrenimi içererek zorunlu eğitimi 12 yılla değil, fiilen 8 yılla sınırlandırmaktadır. Dolayısıyla, zorunlu 12 yıl eğitim hizmeti son kademede sadece diploma almaya bağlanmaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse söz konusu teklif ile iddia edildiği gibi zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmamaktadır. Yapılan Değişiklikler Teklifin Mantığını Korumaktadır. Meclis alt komisyonunda yapılan düzenlemelerle eğitimin kademelendirilmesinden vazgeçilmemiş, ilk teklifte 6 yaşın bitirilmesi olarak ifade edilen ilköğretime başlama yaşı 5 yaşının bitirilmesi olarak değiştirilerek bir yaş indirilmiştir. Öte yandan en fazla tepki toplayan, ilköğretimin birinci kademesinden sonra açık öğretime geçilmesini olanaklı kılan düzenleme değiştirilerek, son dört yıllık kademeyle sınırlandırılmıştır. Yapılan değişiklikler, kamuoyunun tepkisini yatıştırma amacıyla sınırlı kalmıştır. Teklifi doğuran mantık ve bu mantığın uzantısı maddeler korunmuş, hatta bazıları daha da sorunlu hale getirilmiştir. Örneğin 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 22. maddesine dair ilk teklifte “ilköğretimin kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunlu, devlet okullarında ve parasız olacağı” ifadesi yer alırken alt komisyondan geçen teklifin 7. maddesinde bu ifade çıkartılmıştır. Söz konusu ifadelerin çıkartılması özellikle kız çocuklarının okullaşmasına yapılan vurgunun ortadan kaldırılması açısından manidardır. Ayrıca ilköğretimin devlet okullarında parasız olması vurgusunun çıkarılması da son derece tehlikeli sonuçlara yol açabilecek niteliktedir. Zira ilköğretimin parasız olmasını düzenleyen ilgili Anayasa maddesinde yapılacak küçük bir değişlik ile ilköğretim hizmetinin paralı olması mümkün hale gelmesinin önü açılmıştır. Zorunlu eğitime ilişkin rakamlar, kademeli eğitimi savunanları yalanlamaktadır. 8 Yıllık Zorunlu İlköğretim Yasasının yürürlüğe girdiği tarihten bu yana sayısal gelişmelere bakıldığında oransal artışların azımsanmayacak düzeyde olduğunu belirtmek gerekir. Geçtiğimiz 14 yıl içinde ilköğretimde net okullaşma oranları %84,74’den %98,41’e, ortaöğretimde ise okullaşma oranlarının %37,87’den %69,33’e ulaşmıştır. Özellikle kız çocuklarının eğitime erişiminde zorunlu eğitimin çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Bu gerçekleri görmezden gelerek tamamen siyasal-ideolojik bir bakış açısıyla kesintili eğitimi savunmak söz konusu değildir. Öne sürülen gerekçeler gerçekçi olmadığı gibi, inandırıcılıktan da uzaktır. Kanun teklifinin hazırlanmasına gerekçe olarak gösterilen 6 ve 13 yaşlarındaki öğrencilerin aynı okullarda okumasının yarattığı sorunları, zorunlu eğitimi kısaltarak ya da kendi içinde kademelendirerek değil, okulların fiziki yapılarında ve eğitim ortamlarında çeşitli değişiklikler yaparak çözmek mümkündür. Şu an ilköğretim okullarında bu tür sorunların yaşanmaması için bir takım pratik önlemler alınmış ve uygulanmaktadır. Bu önlemler; salonların, dersliklerin ve tuvaletlerin ayrılması, binaların ayrılması vb gibi düzenlemelerdir. Bu yaş çocukları arasındaki ilişkilere bir takım ahlaki gerekçelerle karşı çıkmak, ancak dinsel kuralların esas alındığı yaşam tarzlarının egemen olduğu toplumlara özgü bir durumdur. Kadın-erkek ilişkilerine sığ, ahlaki formlarla duvarlar örmek ve bunu ilköğretim öğrencilerinin seviyesine indirerek yasaklar koymak çocuk ve gençleri dinsel referanslarla ve “tek tip” zihniyetle yetiştirmek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla diğer pek çok gerekçe gibi, bu gerekçe de gerçekçi değildir. Yasa teklifinin gerekçesinde de ileri sürülen ülke örnekleri her biri kendi içinde farklılıklar ve çok uzun yıllara dayanan uygulamalar sonrasında geliştirilmiş düzenlemelerdir. Kaldı ki özellikle Almanya’daki mesleğe yöneltme sistemi bu ülkede de sıklıkla eleştirilmektedir. Yasa teklifinin gerekçesinde Almanya’da sadece belli eyaletlerde uygulanan sistem, sanki bütün Almanya’da uygulanıyormuş gibi açıklanmıştır. Almanya’da çocukları henüz 4. sınıfta “zekiler ve geri zekâlılar” diye ayrıştırmak her şeyden önce en temel çocuk haklar ihlali olarak görülmektedir. Aynı durum ABD için de geçerlidir. Orada da okullar “zenci”, “melez” ve “beyaz” okulları diye örtük bir ayrışıma tabi tutulmuş ve bundan en büyük zararı çocuklar görmüştür. Amerika’da, zenci ve melezlerin çocukları, Almanya’da Alman olmayanların çocukları genelde meslek okullarına gitmektedir ve onlar için “fırsat eşitliği” sadece kuru bir slogan olmaktan öteye gidememektedir” dedi.
Muş Ovası Gazetesi















